EBU SAİD EL-HUDRİ (? - O. 47)
        Ashâb-ı kirâmın fakihlerinden biri. Sa'd b. Mâlik b. Sinan b. 
        Ubeyd, Adiyy b. Neccâr kabilesindendir. Babası, Medine'de İslâm'ın tebliği 
        başladığında müslüman olmuş, Ebû Said müslüman bir ailede dünyaya gelmiştir.
        Ebû Said el-Hudrî, Rasûlullah'ın hadislerinden binden fazla 
        rivayet eden Ebû Hureyre, Abdullah b. Ömer, Enes b. Mâlik, Ümmü'l-Mü'minin Âişe, 
        Abdullah b. Abbâs, Cabir b. Abdillah el-Ensârı, ile birlikte Muksirun adı 
        verilen sahâbelerden biridir. Bu yedi sahâbî, onaltıbinden fazla hadis rivâyet 
        etmiştir. Ebû Saîd el-Hudrî bin yüz yetmiş hadis rivâyet etmiştir. Bunlardan 
        kırküç tanesi Buhâri ve Müslim'de yirmi altısı yalnız Buhâri'de, elliikisi 
        yalnız Müslim'de, diğerleri öteki hadis kitaplarında bulunmaktadır (Ahmed Naim, 
        Sahîh-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercüme ve Şerhi, I, 26 Mukaddime).
        Ebû Saîd, Medine'de Mescid'i Nebevî'nin inşasına katılmış, 
        Bedir gazasında küçük olduğundan bulunamamış, onüç yaşında Uhud gazasına babası 
        ile katılmış ve bu savaşta babası Mâlik şehid olmuştur. Babasının ölümünden 
        sonra ailesinin geçimi ona kalmış ve önceleri açlık çekmiş, karnına taş 
        bâğlamıştır. Ailenin kadınlârı, "Kâlk dâ Râsûlullâh'â git, ondan bir şey iste, 
        herkes istiyor" dediklerinde önce gitmemiş, sonra Rasûlullah'ın huzuruna 
        gittiğinde onun şu hutbeyi irâd ettiğini görmüştür: ''İstiğna gösteren ve iffeti 
        muhâfaza eden insanları Cenâb-ı Hak âlemden müstağni kılar." Bu sözü duyduktan 
        sonra bir şey istemeye cesaret edemeden dönmüştür. Bunun sonrasını kendisi şöyle 
        anlatır: "Rasûl-i Ekrem'den bir şey dilemeyerek döndüğüm halde Cenâb-ı Hak bize 
        rızkımızı gönderdi. İşimiz o kadar yoluna girdi ki, Ensar içinde bizden daha 
        zengin bir kimse yoktu" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 449)
        Ebû Said, Benû Mustalik ve Hendek gâzâlarına da katılmış, 
        seferlere çıkmıştır. Hudeybiye, Hayber, Mekke'nin fethi, Huneyn, Tebük 
        gazalarında bulunmuştur. Rasûlullah'ın on iki gazasında yer almıştır (Sahîh-i 
        Buhâri, II, 251). Hz. Ömer ve Osman devirlerinde Medine'de fetvâ vermiş, Hz. Ali 
        devrinde Nehrevan savaşında bulunmuştur. Haricilere ilişkin şu rivâyeti vârdır:
        Bir gün Rasûlullah bir şeyleri taksim ederken bir adam geldi 
        ve ona: "Yâ Râsûlullâh, âdalet üzere hareket et" dedi. Râsûlullâh, "Ben adalet 
        etmezsem kim eder?'' buyurdu. Hz. Ömer âdâmın kellesini uçurmak istedi. 
        Rasûlullah buyurdu ki: "Hayır bırak. Onun öyle arkadaşları olacak ki, onlar 
        sizin namazlarınızı, oruçlarınızı beğenmeyecek, fakat onlar bir ok yayından 
        nasıl çıkarsa dinden öyle çıkacaklar. Bunların içinde öyle bir adam bulunacak 
        ki, memelerinden biri kadın memesi gibidir. Bunlar, insanlar bir fetret içinde 
        iken zuhur edeceklerdir." Ve o sıradâ bu adam hâkkında şu âyet nâzil oldu: 
        ''Adamlar içinde öyleleri vardır ki, sen sadakayı dağıtırken seni kaşla gözle 
        muâheze ederler.'', "Sadakalar hakkında sana dil uzatanlar vardır. Onlara 
        verilirse hoşnut olurlar, verilmezse hemen öfkeleniverirler. Eğer onlar Allah ve 
        Rasûlü'nün kendilerine vermiş oldukları şeylere razı olsalar ve 'Allah bize 
        yeter; O ve Rasûlü bol nimetinden bize verecektir; doğrusu biz Allah'a gönül 
        bağlayanlardanız' deselerdi daha hayırlı olurdu" (et-Tevbe, 9/58-59).
        Ebû Said bu hadisi naklettikten sonra şöyle demiştir: 
        "Şehâdet ederim ki, Rasûl-i Ekrem bu sözleri söylemiş, yine şehâdet ederim ki, 
        bu adamı Hz. Ali katletmişti. Bu adam teşhis olunurken vakta yerinde bulundum, 
        onun Rasûl-i Ekrem'in tarif ettiği gibi olduğunu gördüm." Hicretin 36. yılında 
        olan bu olaydan sonrâ Ebû Sâid 60. yılda Kerbelâ faciasına şâhit olmuştur. 63. 
        yılda Medine halkı isyan edince ve Yezid'e karşı çıkârak Abdullah b. Hanzala'yâ 
        bey'at edince Ebû Said de bu harekete, kâtılmıştır Ancak Yezid'in kuvvetleri ile 
        Medineliler çarpışırken iki tarafın da bu savaştan bezgin olması ve Ebû Said 
        el-Hudri'nin silahını bırakması ve esir olarak Şam'â götürülerek orada Yezid'e 
        bey'at etmesi, Abdullah b. Ömer ile arasının açılmasına yol açmıştır. Abdullah 
        ona: 'Sen iki emire mi bey'at ettin?' demiş, İbn Ömer buna müteessir olmuş ve, 
        "Nass, bir emir etrafında toplanmadan iki emire bey'at doğru değildir" demiştir 
        (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 111, 29-30).
        Ebû Said, H. 74 yılında seksenbir yaşında vefât etmiştir. 
        Ashâbın fakih ve âlimlerinden olan Ebû Said'in Abdurrahman, Hâmza ve Sâîd adında 
        üç çocuğu olmuştur. Ebû Saîd'in rivâyetlerini nakledenler arasında Zeyd b. 
        Sâbit, Abdullah b. Abbâs, Enes b. Mâlik, İbn Ömer, Ebû Katâde, Ebû Tufâyl, Saîd 
        b. el-Müseyyeb, Târık b. Şihâb, Atâ, Mücâhid... bulunmaktadır. Talebelerinden 
        Kuz'a Ebû Saîd'e, Rasûlullah'ın namaz kılma şeklini sorduğunda Ebû Said şöyle 
        demiştir: "Rasûl-i Ekrem öğle namazına durdukları zaman birimiz kalkar, Baki'ye 
        gider, ne işi varsa görür, ondan sonra evine gelir, abdestini tazeler, sonra 
        mescide döner, Resul-i Ekrem'i birinci rekâtta bulurdu" (Ahmed b. Hanbel, 
        a.g.e., 111, 35). Ebû Said'e, "Siz bu hadisi bizzat Rasûl-i Ekrem'den mi 
        duydunuz? " diye soran Kuz'a'ya o şöyle cevap verir: "Ben Rasûl-i Ekrem'den 
        duymadığım şeyi nasıl naklederim? Evet, bizzat Rasûl-i Ekrem'den duydum." Medine 
        valisi Mervân'ın bir gün bayram namazında, namazdan evvel hutbe okumasına 
        cemaatten biri "sünnete muhâlefet ediyorsun" diye karşı çıkmış, Ebû Said de 
        şöyle demiştir: "Bu zat vazifesini ifa etmiştir. Rasûl-i Ekrem efendimizden 
        duydum: 'İçinizden biri bir kötülüğü görür ve onu eliyle yok edebilirse hemen 
        onu yok etsin; eliyle yok edemezse diliyle yok etsin, o da olmazsa kalbi ile 
        yapsın. Bu da imanın en zayıfıdır" (Ahmed b. Hanbel, a.g.e., III, 10).
        Ebû Saîd, Rasûlullah'tan her duyduğunu her zaman rivâyet 
        etmemiş, ihtiyaç duyduğu zamanlarda, sünnetin yanlış uygulandığını gördüğünde 
        hadis rivâyet etmiştir. O, yoksullara, öksüzlere yardım etmiş, onları evine 
        alarak barındırmış ve terbiye etmiştir. Leys, Süleyman b. Amr bunlardandır.
        Ebû Said el-Hudrî'nin rivayetlerinden bazıları:
        "Üç mescidden başkasına ziyaret maksadıyla yola çıkılmaz. 
        Mescid-i Nebevi, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksâ. "
        "Bir adam bir yere girmek için üç kere izin ister, ona izin 
        verilmezse geri dönmelidir."
        "Hayırdan ancak hayır çıkar, hayırdan ancak hayır gelir. 
        Hayır ancak hayır getirir, fakat hayrı hakkından alan berekete nâil olur, hayrı 
        haksız yoldan alan bereketten mahrum olur. "
        ''Kalpler dört çeşittir; Temiz ve nurlu kalpler; perdeli ve 
        karanlık kalpler; çarpık kalpler; karışık kalpler. Temiz kalpler mü'minlerin 
        kalbidir; iman bu kalplerin çorağıdır. Perdeli ve karanlık kalpler kâfirlerin 
        kalpleridir. Çarpık kalpler münâfıkların kalpleridir; bunlar hakkı tanır, fakat 
        onu inkâr ederler. Karışık kalpler içinde hem iman hem nifak bulunan kalplerdir; 
        bu kalplerde kan da var, irin de var. Bunların hangisi galebe çalarsa o kalp de, 
        o hal ve mâhiyeti alır. "
        "Dünya yemyeşil ve tatlıdır. Cenâb-ı Hak, sizi dünyaya halife 
        yapıyor. Sizin ne yapacağınıza bakıyor, Allah'tan sakının dünyadan korkun 
        İnsanların en hayırlısı, kolay kolay kızmayan, çabuk uyum sağlayandır. 
        İnsanların en fenası çabuk kızan ve uyum sağlamayanıdır. Gaddarlığın en büyüğü 
        bir yöneticinin emri altındakilere zulmetmesidir. Hakkı bilen bir kimse, sakın 
        insanlardan korkarak ve çekinerek hakkı söylemekten çekinmesin. Cihadın en 
        faziletlisi zâlim bir hükümdar karşısında söylenen sözdür. "
        "Birtakım yöneticiler türeyecek, onların etrafını birtakım 
        adamlar saracak, bunlar zulm edecekler, yalan söyleyecekler. Bunların yanına 
        giren, onların yalanlarına inanan, onlara zulümlerinde yardım eden benden 
        değildir, ben de ondan değilim. Bunlara karışmayın, bunların yalanlarına 
        inanmayın; bunların zulümlerine yardım etmeyen kimse benden, ben de ondanım " 
        (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 6-24).